23 Ocak 2016 Cumartesi

HEDEF KİTLESİ VE HAZIRLAYANLAR

HEDEF KİTLESİ; ´Bu slaytın hedef kitlesi 11.sınıf öğrencileridir. Bu slaytta Tanzimat 2. dönem yazarlarının hayatı,eserleri ve edebi kişiliği hakkında bilgi verilmektedir
´ Bu bilgi 11.sınıf öğrencileri için bu konu hakkında bilgi sahibi olmasını ve bu konunun genel bilgilerini öğrenmesini sağlayacaktır.
´ Bu bilgi dahilinde 11.sınıf öğrencisi bu konu hakkında bilgi sahibi olup diğer konularla pekiştirdiği zaman kavraması ve akılda kalması daha kalıcı olacaktır. 
HAZIRLAYANLAR; 
Abdülkadir KILIK 1520982042 Grup 151561 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 
Özlem KONUŞ   1520981561 Grup 1515161 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 
Nihal DİKİCİ  1520982410 Grup 1515161 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

22 Ocak 2016 Cuma

NABİZADE NAZIM








Nabizade Nazım (1862-1893)


Nabizade Nazım
1862 yılında İstanbul’da doğan sanatçının, otobiyografik yapıtı Yadigarlarım’da anlattığı kadarıyla çocukluğu ve ilk gençliği sıkıntılarla geçmiştir. Kara Askeri Mühendis Okulu’nu bitirmiş ve 1884’te topçu üsteğmen olarak mezun olmuştur. Başarılı bir öğrenci olması dolayısıyla bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başlamış, “keşif ve araştırma” yapmak üzere Suriye’de görevlendirilmiştir. 1890’da İstanbul’a dönmüş, kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalanmıştır. Haydarpaşa Hastanesi’nde iki yıl kadar tedavi gördüyse de iyileşememiştir; 6 Ağustos 1893’te vefat etmiştir.
Edebî Yaşamı
Nabizâde Nâzım’ın ilk yazısı 1880’de Vakit gazetesinde A.Nazım imzasıyla yayımlanan Esaret başlıklı denemesidir. Nabizâde, 1880-1890 yılları arsında çok verimli bir yazın adamı konumundadır. Daha çok romantik etkiler taşıyan şiirlerini, bilimsel konuları işleyen makalelerini, öykülerini Hazine-i Evrak, Mir’at-i Alem, Rehber-i Fünun, Afak, Berk, Manzara gibi dergilerle Tercüman-ı Hakikat, Servet, Mürüvvet gibi gazetelerde yayımlamıştır. Şiirlerinde ölüm, tabiat, tanrı gibi temaları işlemiştir. Şiirde çok başarılı olduğu söylenemez. Zaten kendisi de bunlara “Heves Ettim” adını vermiştir.
Gençlerden daha çok bilim ve diğer müspet ilimlerle ilgilenmelerini ister, illa edebiyatla ilgileneceklere ise iyi bir eğitim görmelerini tavsiye eder. Karabibik adlı uzun hikâyede denilebilecek romanı, edebiyatımızda ilk köy romanı olma özelliğini taşır, kendisinin “hakikiyyun” dediği realist bir eserdir. Zehra romanı da ilk psikolojik roman denemesidir.1891’de çıkmaya başlayan ve o sırada bir bilim dergisi niteliğinde olan Servet-i Fünun dergisinin de ilk yazarlarındandır.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Edebiyata şiirle başlayan sanatçı, roman ve öyküleriyle tanınır.
  • Natüralizm ve realizmden etkilenen sanatçı, bu anlayışta başarılı denilebilecek eserler vermiştir.
  • Roman ve hikâyenin konularını İstanbul dışına çıkarmış, ilk kez köy yaşamını ve insanını konu edinmiştir.
Eserleri
  • Roman: Karabibik, Zehra
  • Öykü: Yadigârlarım, Haspa, Hala Güzel, Sevda, Zavallı Kız, Bir Hatıra
  • Şiir: Heves Ettim
Nabizade Nazım Eser Özetleri
Karabibik: Edebiyatımızdaki ilk köy romanıdır. (uzun öykü) Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Beymelik köyünde yaşayan Karabibik, babadan kalma tarlasının dört dönümünü komşusu Kara Durmuş’a satarak askerlik borcunu ödemiştir; geri kalan sekiz dönümünü ele geçirmek isteyen öbür komşusu Yosturoğlu ile kavgalıdır. Elindeki bu küçük tarlayı sürmek için her yıl Koca İmam’ın öküzlerini kiralamaktadır. Kızı Huri’yi İmam’ın kayınçosu Sarı İsmail’e vererek öküzleri bedava kullanmayı düşünür. Sarı İsmail’in başka bir kızla evleneceğini öğrenince Temre köyündeki tefeci Rum tüccardan yüksek faizle borç alıp iki öküz edinir. Artık çift sahibi olduğu için kızını nasıl olsa birinin alacağını düşünür. Tarla yüzünden kavgalı bulunduğu Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin, Huri’yi sever, onunla evlenir.
Zehra: Psikolojik özellikleri ağır basan bir romandır. Karakterlerin tasvir ve tahlili son derece başarılıdır. Zehra, küçük yaşta annesiz kalmış, babası tarafından büyütülmüştür. Zehra, annesizliğin verdiği müthiş bir kıskançlıkla rahatsızdır. Babasının kâtiplerinden biriyle evlenir. Fakat gözünden bile kıskandığı kocasının evdeki hizmetçi Sırrıcemal’le ilgilenmesi, kocasının başka bir ev tutarak onunla yaşaması kendini çileden çıkarır. İntikam almak için genç ve güzel bir Rum kızını kocası Suphi’ye musallat eder. Suphi, bu Rum kızı uğruna Sırrıcemal’i terk ettiği gibi olanca parasını da bu yolda sarf eder ve günden güne kötü duruma düşer. Yaşayabilmek için tulumbacı olur. Nihayet bir türlü unutamadığı Rum kızını intikam almak için öldürür. Kendi de birçok ıstıraptan sonra ölür.



 
http://www.edebiyatogretmeni.org/nabizade-nazim/     


MUALLİM NACİ


Muallim Naci (1850-1893)

Muallim Naci
Muallim Naci 1850 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Ömer’dir. Babasının ölümü üzerine dayısının yanına Varna’ya gitti. Orada medrese öğrenimi gördü. Varna Rüştiyesi’nde öğretmenlik yaptı. Sait Paşa’nın özel kâtibi olarak Rumeli ve Anadolu’nun birçok kentini dolaştı. İstanbul’a geldi. Memuriyetten istifa etti. Ahmet Mithat Efendi’nin önerisiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesinde edebiyat sayfasını yönetmeye başladı.
Ahmet Mithat Efendi tarafından Tercüman-ı Hakikat’i eski edebiyat yazılarının sözcüsü durumuna getirmekle suçlanınca istifa etti. Başka gazetelerde çalıştı. Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Yaşadığı dönemde, Recaizade Mahmut Ekrem ekolüne karşı klasik edebiyatı savundu. Recaizade Mahmut Ekrem’in Zemzeme adlı şiir kitabına karşılık “Demdeme” adlı eleştiriyi kaleme aldı. Aruzu Türkçeye ustalıkla uygulamıştır.
Servetifünun sanatçılarını etkiledi. Şiirinin yanında edebiyat tarihi ve sözlük çalışmalarıyla da ilgi çekti. Sanatçı, daha sonraki yaşamında Yeni edebiyatı tümüyle kabullenecek ve Batılı anlamda başarılı edebiyat örnekleri verecektir.
Edebi Kişiliği
  • Tanzimatçılarla aynı dönemde yaşamasına rağmen sanat anlayışı bakımından onlardan ayrılır.
  • Eski şiirin temsilcisi olarak tanınmasına rağmen Batılı şiir tarzında başarılı örnekler yazmıştır.
  • Türk edebiyatında eski-yeni tartışmasında eski edebiyat taraftarlarının öncüsü olmuştur. Gelenekçi şiir anlayışının temsilcisidir.
  • Şiirlerinde yalın ve sade bir Türkçe kullanmıştır.
  • Halk edebiyatı nazım biçimlerinden faydalanmıştır.
  • Şiirlerinde yalnızlık, gurbet, doğa, karamsarlık ve milli duyguları işlemiştir.
  • Aruz ölçüsünü kullanmıştır.
  • Köyden söz eden ilk şiiri yazmıştır. (Köylü Kızların Şarkısı)
  • Çocukluk anılarını anlatırken sade bir dil kullanmış ve en sade Tanzimat nesrini o yazmıştır.
  • Recaizade Mahmut Ekrem’le girdiği kafiye tartışmasıyla tanınır. Ekrem’in “kulak için kafiye” anlayışına karşı “göz için uyak” anlayışını benimsemiştir.
  • Muallim Naci eski-yeni tartışmalarından “Demdeme” başlıklı yazılarında Recaizade Mahmut Ekrem’in “Zemzeme”lerine karşılık görüşler beyan eder. Bu tartışmaya “abes-muktebes” tartışması da denmiştir.

Eserleri

  • Şiir: Terkib-i Bend-i Muallim Naci Ateşpare (1883), Şerâre (1884), Fürûzan (1885), Sümbüle(1889), Yadigâr-ı Naci (ölümünden sonra Şeyh Vasfi tarafından ilk şiirleri ile gazete ve dergilerde kalmış şiirlerinin bir araya getirildiği eser 1896).
  • Eleştiri: Muallim, Demdeme I-II-III, Yazmış Bulundum.
  • Anı: Medrese Hatıraları, Ömer’ in Çocukluğu.
  • Sözlük: Lügat-ı Naci.
  • Araştırma: Osmanlı Şairleri, İstilahât-ı Edebiyye (Divan edebiyatı hakkında bilgi verir.), Esâmi.
  • Mektup: Muhaberat ve Muhaverat, Şöyle Böyle, Mektuplarım.
  • Oyun: Heder, Musa Bin Ebi’l-Gazan yahut Hamiyet.     


 



http://www.edebiyatogretmeni.org/muallim-naci/

SAMİPAŞAZADE SEZAİ

Sami Paşazade Sezai (1859-1936)

Sami Paşazade Sezai
Sami Paşazade Sezai 1859 yılında doğmuştur. Devrin ileri gelen isimlerinden Sami Paşa’nın oğludur. Sanatçı normal okullara devam etmemiş, özel bir öğrenim görmüştür. Yirmi yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etmiştir. 1880’de Evkaf Nezareti’ne (Vakıflar Müdürlüğü) memur olmuştur. Babasının ölümünden sonra da Londra elçiliği ikinci kâtipliğine atanan Sezai, orada kaldığı dört yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından izleme fırsatını bulmuştur. Elçilikteki görevinden istifa ederek İstanbul’a döndüğünde tekrar memurluğa devam eden sanatçı, yedi yıl süren Meşrutiyet döneminde sanatını olgunlaştırmıştı. Siyasi baskılardan dolayı Paris’e giden sanatçı, 1908 yılına kadar orada kalmıştır.
Edebî Kişiliği
Sami Paşazade Sezai Divan edebiyatına karşı çıkmış ve Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan gibi yazarların etkisiyle Batı edebiyatına yönelmiştir. Fransız sanatçı Alphonse Daudet’den esinlenerek yazdığı kısa öykülerle Batılı anlamda ilk gerçekçi ürünleri vermiştir. 1874’te “Kamer” gazetesinde yayımlanan söylev türündeki ilk yazılarıyla adını duyurmuştur. İlk kitabı 3 perdelik tiyatro oyunu “Şîr” 1879’da basıldı. İlk romanı olan ve kendisine büyük ün sağlayan “Sergüzeşt”, Türk edebiyatında romantizmden gerçekçiliğe geçişin başarılı örneklerinden biri sayılır. Hikâye ve romanlarında halkın içinden kahramanları kendi dilleri, çevreleri ve günlük yaşamlarıyla yansıtmıştır. Hikâye ve romanlarında dönemine göre güçlü bir tekniğe sahiptir. Küçük, önemsiz ve şaşırtıcı konuları ruh, çözümlemeleriyle, doğal ve günlük konuşma diliyle işler. Şiirlerinde romantizmin, roman ve hikâyelerinde realizmin izlerini görmek mümkündür.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Roman ve öykülerinde realizm akımının etkisindedir. Romancılığımızı realizme yönelten kişidir.
  • Roman ve öykülerinde halkın içindeki kahramanları kendi dilleri, çevreleri ve günlük yaşamlarıyla yansıtmıştır.
  • Öykülerindeki teknik, romanlarındaki teknikten güçlüdür. Küçük, şaşırtıcı, önemsiz konu ve olayları, ruh çözümlemeleriyle, doğal ve günlük konuşma diliyle işler. Eserlerinde gözleme önem vermiştir.
  • Betimlemelerde ağır bir dil kullanmıştır. Konuşma bölümlerinde sade ve doğal bir dil kullanmıştır.
  • Sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
  • Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk öykü (Küçük Şeyler) örneklerini yazmıştır.
  • “Jack” adlı romanı Türkçeye çevirmiştir.
Eserleri
  • Tiyatro: Şîr
  • Düzyazı: Rümuzul Edep, İclal
  • Hikâye: Küçük Şeyler (Batılı anlamda ilk öykü örneklerini içerir. Eserdeki bazı hikâyeler çeviridir.)
  • Roman: Sergüzeşt
  • Çeviri: Jack
Sami Paşazade Sezai Eser Özetleri
Sergüzeşt: Romantizmden realizme geçişte bir köprüdür. Eserde romantizmin özellikleri ağır basar. “Esaret” teması işlenmiştir. Dilber adındaki bir esir kızın acıklı yaşamı realist tarzda anlatılır.
Kafkasya’dan getirilen dokuz yaşında bir kız çocuğu olan Dilber, cariye olarak bir eve satılır ve evde çok eziyet görür. Nihayet efendisi, memur olarak dışarı gideceği için yol parası bulmak amacıyla Dilber’i de lüzumsuz bazı ev eşyasıyla beraber satar. Dilber’i satın alan esircinin evinde büsbütün başka bir hayat başlar; Dilber, ud çalmayı, şarkı söylemeyi öğrenir. Birkaç yıl süren bu maddi rahatlık içinde Dilber büyümüş, güzelleşmiş ve değeri de artmıştır. Tekrar Asaf Paşa isminde zengin birine satılır. Asaf Paşa’nın konağında daha iyi imkânlara kavuşur. Terbiyesine devam eder, hatta Fransızca bile öğrenmeye başlar. Fakat öyle bir muamele görür ki içinde insanı inciten bir şey vardır. Evin hanımı, Dilber’i insan yerine koymaz. Evin genç oğlu Celal bir süre sonra Dilber’i sever; fakat çok azametli olan annesi, oğlunun bir köle parçasıyla meşgul olmasına tahammül edemeyerek kızı tekrar satılığa çıkarır ve bu sefer Dilber, zengin bir Mısırlıya satılarak onunla Mısır’a gider. Dilber’in bu kayboluşu Celal Bey’i deli eder. Bütün bu olumsuzluklar karşısında daha fazla dayanamayan Dilber, esaretten kurtulmak için kendini Nil Nehri’ne atar.
Şîr: Şîr Farsçada “arslan” demektir. Sanatçının ilk eseridir. Henüz 20 yaşındayken yazdığı bu tiyatroda oldukça acemidir. Dili oldukça sade olan eser okunmak için yazılmıştır. Üç perdelik mensur bir trajedi olan eserde ifade bakımından Namık Kemal’in izleri açıkça görülür.
http://www.edebiyatogretmeni.org/sami-pasazade-sezai/   
  




ABDÜLHAK HAMİT TARHAN





                                       Abdülhak Hamit Tarhan (1852-1937)


Abdülhak Hamit Tarhan
5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Han’ın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı. Abdülhak Hamit ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı.
Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babıâli’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti, 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü.
Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebep olan Fatma Hanım’la evlendi. 1876 senesinde, hariciye mesleğini seçti. Paris Sefareti ikinci kâtipliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatı buldu. 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay konsolosluğuna tayin edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanım’ın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı. Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti. Cumhuriyetin ilanından sonra 1928 senesinde İstanbul milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlanmıştır.
Edebî Yaşamı
Abdülhak Hamit, Tanzimat sonrası bütün edebî ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimat’ı, Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servetifünun, Fecr-i Âti, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Modern edebiyatın kurucusu olarak kabul edilen Abdülhak Hamit, şiir yazmaya 1870’lerde başladı. Edebî kişiliği Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçılarının görüşleriyle şekillenen sanatçının, uzun seneler Doğuda ve Batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasını sağladı.
Abdülhak Hamit, şiir ve tiyatrolarında buralarda gördüğü doğa manzaralarını tasvir etti. Bu sebeple Türk şiirine Batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış, sonra Batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak Batı tekniği ile eserler vermiştir. Dize ve uyak düzenlerinde değişiklikler yaptı, heceye önem verdi. Divan şiirindeki belirli konuların sınırını aşmaya çaba gösterdi. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Edebiyatımızdaki ilk pastoral şiir örneği olan “Sahra”yı yazdı. Sanatçı, gerek içerik gerekse biçim yönünden getirdiği yeniliklerle Divan şiir geleneğine son vermiştir.
Tiyatro alanında önce Namık Kemal’in, daha sonra Batılı yazarların oyunlarını örnek aldı. Sanatçının yazdığı tiyatrolar sahne tekniğinden uzak oyunlardır. Sahnelenmek için değil, okunmak için yazar. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Mahmut Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamit yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde Batı edebiyatından bilhassa Shakspeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür.
Şiirlerinde romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi gibi konular üzerinde durur. Şiirlerinde pek çok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramlar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i Azam (en büyük şair) unvanı verilmiştir.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Türk edebiyatında “Şair-i Azam” (büyük şair) olarak tanınır. (Süleyman Nazif bu adı vermiştir.)
  • Şiir ve tiyatro türlerinde eserler vermiştir. Tanzimat şiirinde Batılılaşma hareketinin ve yeniliklerin asıl öncüsüdür.
  • Divan edebiyatını bitiren kişidir. Şiirin kurallarını değiştirmiştir. Hem Doğu’ya hem de Fransız şiirine ait biçimleri ustaca kullanmıştır. Hiçbir kurala bağlı olmayan şiirleri de vardır.
  • Hamit, tam bir tezatlar şairidir. Şiirlerinde ince, karmaşık duygu ve düşüncelerin yanında, basit duygu ve düşüncelere de yer vermiştir. Düzensizlik ve karışıklık onun şiirlerinin ve kişiliğinin belirgin özelliğidir. Söyleyişinde tezat vardır.
  • “Tabiat” ve “aşk” şiirlerindeki ana temadır. Umut, hiçlik, yokluk, yurt sevgisi, ölüm, insanlık ve metafizik şiirlerindeki diğer konulardır.
  • Türk edebiyatında “şiire metafizik ürpertiyi getiren şair” olarak da bilinir.
  • Şiirlerinde ölçü, dil ve uyağa önem vermemiştir.
  • Şiirlerinde zengin bir lirizm vardır. Felsefi şiirler de yazmıştır.
  • Sanat sanat içindir anlayışını benimsemiştir.
  • İlk şiir kitabı olan Sahra’da pastoral nitelikli şiirleri yer alır. Bu eseri Batılı anlamda, Türk edebiyatında ilk pastoral şiir örneklerini içerir. Gözleme dayanmayan kır ve köy hayatının övgüsü vardır.
  • Doğa sevgisinde ve doğaya açılmasında J.J. Rousseau’nun etkisi vardır. Mutluluğun kaynağını doğada bulur.
  • İlk eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine yazdığı ağıt niteliğindeki Makber adlı uzun şiiri, Türk şiirinde metafizik düşünmenin başlangıcı sayılır.
  • Heceyle yazdığı birkaç şiiri dışında aruz ölçüsünü kullanmıştır.
  • Belde adlı şiir kitabında şehir hayatını, Paris’teki sanat ve eğlence yaşamını anlatmıştır.
  • Hamit’in belirli bir dil anlayışı yoktur. Bazı şiirlerinde yalın ve sade bir dil bazılarında ise Arapça, Farsça sözcük ve tamlamaları yoğun bir biçimde kullanmıştır.
  • Şiirde yaptığı yeniliklerle Servet-i Fünun şairleri üzerinde etkili olmuştur.
  • Türk edebiyatında ilk uyaksız şiiri yazmıştır. (Validem)
  • Tiyatro türünde yirmi bir eseri vardır. Bunların bir bölümü mensur, bir bölümü de manzum-mensur karışıktır. Şiir şeklindeki manzum tiyatrolarının bazılarını aruz, bazılarını hece ölçüsüyle yazmıştır.
  • Tiyatro eserlerini sahnelemek için değil, okunmak için yazmıştır; bu nedenle bu eserleri sahne tekniğine ve diline uygun değildir.
  • Tiyatro eserlerinde romantizm akımının etkisi görülür. Tiyatrolarının tümü dramdır. Shakespeare ve Victor Hugo’dan etkilenmiştir. Yer yer Corneille’in de etkisi vardır. Tiyatro eserlerinde ağır ve süslü bir dil kullanmıştır.
  • Sabr u Sebat ve İçli Kız adlı tiyatro eserlerinde konuyu günlük hayattan, diğerlerinde ise konularını tarihten ya da yabancı toplumların yaşamından almıştır. Ona göre, yerli hayatı konu alan bir eser, bilineni tekrarlamaktan başka bir şey yapamaz.
  • Tiyatro eserlerinde konu genellikle uzak ülkelerde geçer.
  • Tiyatrolarında karakter tahlillerinde başarılıdır. Bireyin çeşitli tutkularını ele almıştır.
Eserleri:
  • Şiirleri: Makber, Sahra, Validem, Ölü, Hacle, Bunlar Odur, Garam, Divaneliklerim yahut Belde, Yadigâr-ı Harp, Bâlâdan Bir Ses, İlham-ı Vatan, Kahpe yahut Bir Sefilenin Hasbihali.
  • Tiyatroları
  • a. Aruzla Yazılanlar: Sardanapal, Turhan, Kanuni’nin Vicdan Azabı, Eşber, Nazife, Abdullahü’s-Sagir, İlhan, Yabancı Dostlar, Arziler, Ruhlar, Tayflar Geçidi, Tezer
  • b. Heceyle Yazılanlar: Nesteren, Liberte, Hakan, Cünun-ı Aşk
  • c. Mensur: Mecara-yı Aşk, Sabr u Sebat, İçli Kız
  • d. Nazım-nesir karışık: Duhter-i Hindu, Tarık, İbn-i Musa, Zeynep, Finten, Yadigâr-ı Harp
Abdülhak Hamit Tarhan Eser Özetleri
Sahra: İlk şiir kitabı olan Sahra’da pastoral nitelikli şiirleri yer alır. Bu eseri Batılı anlamda, Türk edebiyatında ilk pastoral şiir örneklerini içerir. Gözleme dayanmayan kır ve köy hayatının övgüsü vardır.
Makber: İlk eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine yazdığı ağıt niteliğindeki Makber adlı uzun şiiri, Türk şiirinde metafizik düşünmenin başlangıcı sayılır.
Belde: Bu şiir kitabında şehir hayatını, Paris’teki sanat ve eğlence yaşamını anlatmıştır. Hamit’in belirli bir dil anlayışı yoktur. Bazı şiirlerinde yalın ve sade bir dil bazılarında ise Arapça, Farsça sözcük ve tamlamaları yoğun bir biçimde kullanmıştır.
Validem: Türk edebiyatında ilk uyaksız şiirdir.
Sabr u Sebat ve İçli Kız: Bu tiyatro eserlerinde konuyu günlük hayattan, diğerlerinde ise konularını tarihten ya da yabancı toplumların yaşamından almıştır. Ona göre, yerli hayatı konu alan bir eser, bilineni tekrarlamaktan başka bir şey yapamaz.
Bir Nükte
Gitti Kafiye
Şâir Abdülhak Hamit Tarhan, bir şiir üzerinde çalışırken hizmetçisi içeri girer. O esnada yazmakta olduğu şiir için bulduğu kafiye Hamit’in zihninden silinir.
Adı “Nafiye” olan hizmetçiye sinirlenir ve şöyle der:
– Geldi Nafiye, gitti kafiye!..
http://www.edebiyatogretmeni.org/abdulhak-hamit-tarhan/   
  





RECAİZADE MAHMUT EKREM

                                  Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)

Edebiyatımızın yenileşme ve gelişmesinde büyük emeği olan Recaizade Mahmut Ekrem, Mart 1847’de İstanbul’da doğdu. Babasından Süryanice ve Farsça öğrendi. 1858’de ilköğrenimini tamamladı, özel öğrenim görerek yetişti. Mekteb-i İrfan’ı bitirdikten sonra (1858) girdiği Harbiye İdadisi’ndeki öğrenimini sağlık sorunları nedeniyle tamamlayamadı. Resmi görevle Trablusgarp’a gönderildi. 1908’de 2. Meşrutiyet’ten sonra kurulan Kamil Paşa kabinesinde Maarif Nazırı oldu. Namık Kemal’le tanışmasının ardından Encümen-i Şuara’ya katıldı. İlk yazıları Namık Kemal yönetimindeki Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlandı. 1870’lerden sonra kendisini tümüyle yazılarına verdi. Batı edebiyatından çeviriler yaptı. 1870’te ilk oyunu Afife Anjelik, 1871’de ilk şiir kitabı Nağme-i Seher yayınlandı. Yaşamını yitirdiğinde Meclis-i Âyan üyesiydi.
Edebî Hayatı
Recaizade Mahmut Ekrem, tüm edebî hayatı boyunca gençlere edebiyatı öğretme gayreti içinde olmuştur. Edebiyatın yenileşmesi üzerinde yoğun çalışmaları olan sanatçı, Servetifünun edebiyatının da temellerini atmıştır. Bu edebiyatın kurucusu olan Tevfik Fikret, onun Galatasaray Lisesi’nden öğrencisidir. Şinasi ve Namık Kemal gibi birçok edebî türde eserler veren Recaizade Mahmut Ekrem, şiir için her güzel şey şiirin konusu olabilir görüşünü savunmuş ve şiirin konusunu genişletmiştir. O döneme kadar Divan şiir geleneğinin temel ilkelerinden biri olan “göz için kafiye” anlayışını terk ederek “kulak için kafiye” anlayışını benimsemiştir. Bu meseleden dolayı da dönemin eski edebiyat taraftarlarının lideri durumundaki Muallim Naci ile sert tartışmalara girmiştir. Divan şiiri biçimlerini kullanmış; ancak bu biçimlerde zaman zaman değişikliklere gitmiştir. Nesir yönü şiirlerine göre daha başarılı olan sanatçının özellikle eleştirileri önemlidir. Eski edebiyat taraftarlarına yaptığı eleştirilerle o dönemde yeni edebiyatın sesi olmuştur. Edebiyat bilgilerinin yer aldığı Talim-i Edebiyat ve edebiyatımızdaki ilk realist roman olan ve yanlış Batılılaşmayı eleştirdiği Araba Sevdası onun önemli düz yazı eserleridir.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Tanzimat ikinci dönemini başlatan sanatçıdır. Döneminde üstat olarak tanınır.
  • Edebiyat kuramcısı olarak yeniliklere öncülük etmiştir. Yol göstericiliğiyle öne çıkan sanatçı, Servetifünûn Döneminin oluşmasını sağlamıştır.
  • Eski edebiyatı savunanlara karşı yeni edebiyatı savunmuştur. Divan edebiyatını savunan Muallim Naci ile kafiye ve edebiyat konusunda tartışmalara girmiştir. Muallim Naci’nin göz için uyak anlayışına karşı kulak için uyak anlayışını benimsemiştir.
  • Şiirle ilgili görüşlerini ve eleştirilerini Zemzeme adlı şiir kitabının ön sözünde açıklamıştır.
  • Şiirle ilgili görüşleri: “Şiirin tek gayesi güzelliktir. Şiirin gayesi olan güzellik tabiat ve insandadır.” Ona göre “Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir.” Güzellik gerçeğe uygun olmalıdır. Bu, gerçek sanatın gerçeğidir. “İnsanı düşündüren, insana hüzün veren şiir güzel şiirdir.” Yazar “fikri, hissi ve hayali” olmak üzere üç güzellik olduğunu söyler. Zerreden küreye kadar her şey şiirin konusu olabilir, diyerek şiirin konusunu genişletmiştir.
  • Şiirlerinde romantizm akımının etkisi görülür.
  • “Aşk” ve “doğa” şiirlerindeki başlıca temalardır. Yaşamındaki üzücü olaylardan dolayı acı ve keder konusunu da sıkça işlemiştir. Genç yaşta ölen çocuklarının etkisiyle ölüm konusuna da sıkça yer vermiştir. Ölümü hatırlatan doğa manzaraları, romantik ögeler, hüzünlü duygular şiirlerinde sıkça işlenen temalardır.
  • Hece ölçüsüyle de şiirler yazan sanatçı, çoğunlukla aruz ölçüsünü kullanmıştır.
  • Şiirlerinde divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. Yeni nazım biçimlerini denememiştir.
  • Bütün yapıtlarında sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
  • Roman ve öykülerinde realizm akımının etkisinde kalmıştır.
Eserleri
  • Şiir: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Zemzeme I-II-III, Tefekkür, Pejmürde, Nijad Ekrem, Nefrin.
  • Roman: Araba Sevdası.
  • Öykü: Saime, Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi, Şemsa.
  • Oyun: Afife Anjelik (İlk romantik dram), Atala Yahut Amerikan Vahşileri, Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç, Çok Bilen Çok Yanılır.
  • Ders Kitabı: Talim-i Edebiyat,
  • Eleştiri: Takdir-i Elhan, Zemzeme III Mukaddimesi.
  • Biyografi: Kudemaden Birkaç Şair Takrizat.
Recaizade Mahmut Ekrem Eser Özetleri
Araba Sevdası: Türk edebiyatının ilk realist romanı sayılan bu yapıtta, Batılılaşmayı gereği gibi kavrayamayıp hazmedemeyen ve Avrupa uygarlığının süs, giyiniş gibi yalnız dış yanını görüp taklit eden kimselerin toplum içindeki gülünç durumları gösterilmeye çalışılmıştır. Nazlı büyütülmüş, üstünkörü bir öğrenim görmüş Bihruz Bey, bir Osmanlı paşasının oğludur. Babası ölünce Bihruz’la cahil ve saf annesine büyük bir miras kalır. Yirmi dört yaşlarındaki Bihruz Bey, hazır paranın bitmeyeceğini sanarak kendini gezmeye, eğlenceye kaptırır. Alafranga giyinmek; terziler, garsonlar ve ayakkabıcılar arasında yarım yamalak öğrendiği Fransızca sözcükleri kullanmak onun başlıca meraklarıdır. Kısaca, Bihruz Bey, “Batılılaşma”yı yanlış anlamış bir “züppe” tipidir. Bihruz Bey bir gün, İstanbul’un o zamanki gezinti yerlerinden Çamlıca Tepesi’nde genç ve güzel bir kadın görür. Hayalinde onu kibar bir aile kızı olarak tasarlar. Ona sırılsıklam âşık olmuştur. Ertesi hafta yine oraya gider ve bin bir özenle yazdığı mektubu onun arabasına atar. Fakat bir daha onu hiç göremez. Yemeden içmeden kesilir, yataklara düşer. İşini, annesini ihmal eder. Bihruz Bey, bir daha göremediği Periveş adındaki kadının aşkıyla yanarken dalkavuk ve yalancı arkadaşı Keşfi Bey, Bihruz’a Periveş’in öldüğünü söyler. Âşık Bihruz, şimdi Periveş’in hiç değilse mezarını bulma sevdasındadır. İstanbul’un bir başka eğlence yeri Şehzadebaşı’nda bir ramazan akşamı gezinirken Periveş’e çok benzeyen bir kadına rastlar; onu Periveş’in ablası zanneder; kadından kardeşinin mezarının yerini sorar. Bihruz Bey’in ahmaklığını anlayan Periveş, ona aradığı kadının kendisi olduğunu söyler. Hayalinde yücelttiği sevgilisinin bir sokak kadını olduğunu anlayan Bihruz Bey, büyük bir hayal kırıklığına daha uğrar.
Atala: (Amerika Vahşileri) adlı eseri, Fransız romantiklerinden Chateaubriand’ın aynı adlı romanının tiyatroya uyarlanmış biçimidir. Türk edebiyatında romandan tiyatroya çevrilen ilk eserdir.
Talim-i Edebiyat: Edebiyat ile ilgili teorik bilgilerin verildiği bir ders kitabıdır. Günümüzdeki ders kitaplarının temeli Talim-i Edebiyat’a dayanır.
Kafiye Tartışması
Göz için kafiye, Divan edebiyatında kullanılan Arap alfabesinden kaynaklanan bir anlayıştır. Arap alfabesinde aynı ses, birkaç farklı harfle ifade edilmekteydi. Örneğin Türkçedeki “s” harfi Arap alfabesindeki üç ayrı harfle karşılanmaktaydı. Divan sanatçısı açısından kulak için aynı olan “s” harfinin göz için de aynı olması ve aynı harfin kullanılması gerekiyordu. Ancak Recaizade Mahmut Ekrem buna karşı çıkmış ve kafiyenin kulak için olduğunu söylemiştir.  
http://www.edebiyatogretmeni.org/recaizade-mahmut-ekrem/